Liseye başladığım yıl edebiyat öğretmenim her öğrenciye bir kitap ismi verir, öğrenciler de belirlenen süre içerisinde o kitabı okuyup okulun kütüphanesine bağış yapardı. İmkanı olan olmayan bir şekilde bulunur buluşturulur o kitap alınır okunurdu. Bulunur buluşturulur dediğime bakmayın aman pahalı bir kitap vermesin diye dualar ederdik içimizden. Kitapların ateş pahası olduğu dönemler... Şimdiki gibi online sitelerdeki kampanyalar o dönemde olmadığı gibi kitabı karış karış gezip arayıp fiyatını öyle öğrenir, alırdık. Bu yüzden aramız olmadı bizim hiç bu ödev ile. Ama nihayetinde ailelerimiz, başımızdan eksik olmasınlar, alırlardı her istediğimizi. İşte böyle bir ödev döneminde benim de payıma adını daha önce duyduğum fakat hiçbir kitabını dahi görüp dokunamadığım bir yazarın kitabı düştü. Binboğalar Efsanesi... Adını bir türlü anlamlandıramıyordum kafamda. Kitap neyle alakalı, acaba neden bu kitabı seçti öğretmen, acaba sıkıcı mı vesaire sorular zihnimde yankılandı durdu. Uzun uğraşlar sonucu kitabı bulup okudum. Hem de bir çırpıda okudum. Çok sevdim.
Vakti gelip ödev günü kapıya dayandığında ömrümde hiçbir ödev için bu kadar heyecan yapmamış ben kitabımı özenle alıp düştüm okul yoluna. Ödevi zevkle bitirmenin, kitabı anlamış olmanın heyecanı var belki üzerimde ama kitabı okula bağışlamak zorunda oluşum nedeniyle de buruk içim... O zamana kadar okuduğu kitaplardan hiç bir haz almayan ben ki sayıları çok az olan çocuk kitaplarıydı bunlar, bu kitabı yaşamıştım adeta. Çok fazla sevmiştim. Daha Yaşar Kemal kimdir, nasıl bir insandır bilmeden, hakkında en ufak bir bilgi sahibi bile değilken bir yakınım, bir büyüğüm olmuştu bir anda. Ama eli mahkum verecektim bu kitabı. Oysa çok fazla sevmiştim. Benim için önemli bir kitaptı artık. Bir manası vardı. Ama olsundu. İleride alacaktım aynısını nasılsa kendi paramı kazandığımda. Kitaplığımın baş köşesine koyacağım günler de gelecekti. Hem belki de almazdı öğretmen kim bilir ?
İsmim okundu ve tahtaya kalkıp, elimde kitabımla arkadaşlarıma anlatmaya başladım kitabı. Kitabın özetini arkadaşlarıma sözlü olarak anlattığımda herkes çok beğenmişti. Onlar da keyif almışlardı. Daha da hoşuma gitmişti bu durum. Tabiki ödev notumun da iyi olacağı kesinleşmişti artık. Daha da mutluyum ama dedim ya içim yine de buruk.. Sırama geçerken kitabı öğretmene vermem gerekiyordu. Hocam dedim. Vermesem? Olmaz dedi sert bakışlarla ve aldı elimden. Hala çıkmaz aklımdan o kitabın elimden süzülüşü. Bir çocuğun oyuncağını almak gibi düşünün. Yerime geçtim gözlerim dolu dolu ama saklamaya çalışarak duygumu.... Zaman zaman okulun kütüphanesinde tabiri caizse ziyaret ettim bu kitabı. Kimler almış, zarar vermişler mi, kirletilmiş mi, sayfalarını katlamışlar mı diyerekten... Mezun olup gideceğimiz gün yoktu yerinde. Göremedim belki, belki başkası almıştı çoktan...Kim bilir belki hala orada bıraktığım yerdedir...
İşte böyle başladı bende Yaşar Kemal sevgisi. Çoğu kitabı gibi ustanın, biraz mutlu biraz buruk... Bugün ben hala mutluyum bu kitabı okuduğum için. Ve minnettarım o edebiyat öğretmenime beni Yaşar Kemal ile tanıştırdığı için. Ve biliyor musunuz hala almadım Binboğalar Efsanesi'ni, alamadım nedendir bilmem...
Bugün de aynıyım. Hem mutluyum hem hüzünlü. Işıklar içinde uyu güzel insan. Zaten büyük bir kısmı sendeydi kalbimizin ama artık çok daha farklı ilerleyecek zaman...
Yorumlar
Yorum Gönder